Destek Olmak İçin Reklamlara Tıklayınız...

24 Kasım 2009 Salı

İstiklal Marsi'nin Tahlili İncelenmesi


İSTİKLAL MARŞI ve AÇIKLAMASI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bu kıtada Mehmet Akif Türk Milletine sesleniyor.
Ümit ve güven içeren sözleriyle:
"Ey Millet' im! Yurdumuzun düşmanlar tarafından kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe etme, korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden bayrağımıza kimse el uzatamaz.
Rengini şehitlerimizin kanından alan ve şafaklarda da bir alev gibi dalgalanan bayrağımın, milletimin yıldızı ve bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el sürülmediği gibi, milletimin yıldızı olan bayrağıma da düşmanlar dokunamaz. O, Türk milletinindir ve daima öyle kalacaktır.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey şanlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk' a tapan milletimin istiklal!
Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor;
"Uğruna canımı vereyim, ne olur kaşlarını çatma. Ey hilal kaşlı güzel bayrağı Neden bize dargın azarlar gibi bakıyorsun? Seni o nazlı nazlı dalgalandığın göklerimizden indirmelerine izin vereceğimizi mi sandın? Kahraman milletim hür yaşamak ve seni hür yaşatmak için çok kan döktü, şu anda da dökmektedir. Sen bize kaş çatarak, uğrunda yapılan bu fedakarlıkları hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz. Doğruluk ve adalet için çalışan, Allah' a inanarak ona kulluk eden, istiklali uğruna canını veren milletimin hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Mehmet Akif bu kıtada hürriyet kavramını işliyor. "Ben" kelimesi ile Türk milletinin kastediyor ve;
"Ben yaratıldığı günden beri hür yaşamış. Beni esir edeceğini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır. Onların bu çılgınca düşüncelerine şaşarım. Çünkü ben şimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyetimi elimden almak isteyen olursa kükremiş bir sel gibi coşar, önüme çıkan engelleri çiğner geçerim. Bu uğurda dağları parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bile sığmam, yine taşarım.( Mehmet Akif, son mısrada "Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım " sözleri ile "Ergenekon Destanı' nı" anlatıyor ve hatırlatıyor. )
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhattim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Bu kıtada Mehmet Akif sömürgeci, saldırgan batıya çatmakta, medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu kınamaktadır:"Batı ordularının en modern silahlarla, tank ve toplarla, tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim için önemli değildir.Türk Milleti' nin öyle bir iman gücü, şehitlik inancı var ki o imanlı göğüslerin her biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur, parçalanır.
Onların homurtuları. Ulumaları da seni korkutmasın. Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze en ufak bir korku veremez. Zaten "Medeniyet" adı altında yapılan bu vahşiliklerden sonra onun gerçek canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarında tek dişi kalmıştır, bize asla zarar veremez."Arkadaş!

Yurdumu alçaklara uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayatsızca akın.
Doğacaktır sana va' dettiğin günler hakk' ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bu kıtada Mehmet Akif Türk Milleti' ne, onun kahraman askerlerine ümit ve karanlık aşılıyor ve:"Arkadaş! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et! Onlarla ölünceye kadar savaş! Onların utanmazca saldırılarına karşı dur!Cenab-ı Hak mutlaka sana yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan hak yolunda savaşan mü' minlere zafer vereceğini Kur-an' ı Kerimde vad etmiştir.Allah, bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve düşman perişan edilecektir.( Nitekim Türk Milleti' nin iman gücü ve Allah' ın yardımı ile kat kat fazla asker ve silah gücüne sahip düşman orduları balta ve tüfeklerle mağlup ve perişan edilmiştir. )
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
6.kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmaktadır, Mehmet Akif gençlere, üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır. "Bastığın yerleri"toprak!" diyerek geçme! Geçmişi iyi öğren! Çünkü bu vatan, toprakları uğruna şehit düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri, her karışında bir şehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini, vatanı uğruna canını alan şehid' lik mertebesine ulaşmış bir babanın oğlusun. Vatanı' na gereken değeri vermez, onu atalarının koruduğu gibi korumazsan ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile vermemelisin.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
İstiklal Marşı' nın 7.kıtasındaki Mehmet Akif vatan sevgisini,vatan toprağının özelliğini ve Türk vatanı' nın yüceliğini, şöyle anlatmaktadır:
"Bu cennet vatan uğruna canını vermek için hazır bekliyor.Şimdiye kadar bu uğurda o kadar çok yiğit canını verdi ki; bir karış toprakta bir şehit yatmaktadır. Toprağı sıkan, şehitlerin kanı fışkıracak kadar çok şehit verilmiştir. Allah canımı, canım kadar sevdiğim şeyleri, bütün varımı, yoğumu alsın; yeter ki beni bu vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın."
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
8.kıtada Mehmet Akif, dini ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmakta, onların:
"-Yüce Allah' ım! ruhumun senden dileği şudur:
Uğruna canımızı verdiğimiz yurdumuza düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki şahadetler ki:
"Eşhedü enla ilahe illallah,
Eşheddü enne Muhammeden Resulallah"
Kelimeleri Türk Milleti' nin Müslümanlığını ve bağımsızlığını ilk şartı ve temelidir.
Hürriyetin sembolü olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun.
Milletim kıyamete kadar hür yaşasın."
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır Ruh-ı mücerret gibi yerden na' şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
O zaman ( camilere düşman ayağının basmadığı, ezan seslerinin yurdun her köşesinde duyulduğu zaman )yer yüzünde bir mezar taşım varsa, sevinci ve mutluluktan mezar taşım bile coşkunlukla secdeye kapanacaktır.
Milletim hür olduğunu görmenin ve şehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaşlarım, savaşta aldığım yaralardan boşanır.
Cesedim, cisimsiz bir ruh gibi göğe yükselerek, başım göğün en yüksek katı olan Arş' a kadar yükselir.( Allah yolunda öldürülmüş olanlar için "ölüler" demeyin. Bil' akis anlar diriler. fakat siz iyice anlayamazsınız. )El bakara süresi Ayet: s-155

Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk' a tapan, milletimin istiklal!
Büyük vatan şairi Mehmet Akif İstiklal Marşı' nın son kıtasında tekrar şanlı bayrağımıza hitap etmekte ve:
"Şanlı Bayrağım! Sen de artık şafaklar gibi al rengiyle, göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah şafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuşacaktır.
Uğruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun.
Artık Türk Milleti' nin yok olması, dağılması diye bir şey ebediyen söz konusu olamaz.Çünkü; daima hür yaşamış olan, daima tek olan Allah' a inanan ve ona kulluk eden, daima vatanı uğruna çalışan ve çarpışan milletimin hürriyet ve istiklal her zaman haklıdır."

 İSTİKLAL MARŞI
Türkiye Cumhuriyeti' nin marşı.
Türkiye' de, ulusal marş yazılması önerisi, önce 1920 yılında İsmet Paşa' dan (İnönü) geldi. Maarif Vekaletinde bu öneriyi dikkate alarak bir yarışma düzenledi. O günlerde Türk Kurtuluş savaşı en heyecanlı günlerini yaşıyordu; toplumda ulusal bilinci pekiştirecek, ulusçuluk duygusunu daha da canlı kılacak bir marşa gereksinme duyuluyordu. Yarışmada ayrıca güfteyi yazacak olana 500TL, besteyi yazacak olana 1.000TL. ödül vereceği duyuruldu. Yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbiri başarılı bulunmadı. Mehmet Akif Ersoy, böyle bir ödülden rahatsızlık duyduğu için yarışmaya katılmamıştı. Dönemin Maarif Vekil Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ,Mehmet Akif' e Mektup yazıp, kendisi için sakıncalı gördüğü konularda güvence verdikten sonra Mehmet Akif, 48 saat gibi kısa bir sürede marşın güftesini yazıp imzasız olarak Maali Vekaline gönderdi. T.B.M.M' nin 1 Mart 1921 tarihli toplantısında okunan bu şiir, 12 Mart 1921 tarihli toplantıda da ulusal marş olarak kabul edildi. Mehmet Akif İstiklal Marşı için "Onu milletime ve kahraman ordumuza hediye ettim. Zaten o milletin eseridir, milletin malıdır. Ben yalnızca gördüğümü yazdım." demiş ve bu şiiri Safahat adlı şiir kitabına almamıştır.
Bu şiirin marş biçiminde bestelenmesi içinde bir yarışma açıldı ve yarışmaya aralarında Ali Rifat Çağatay, Hüseyin Saadettin Arel, Lemi Atlı, Mehmet Baha (Pars), Rauf Yekta, Sadettin Kaynak, Zekıi Üngör'ün de bulunduğu besteciler katıldı. Ancak savaşın şiddetlenmesi üzerine kesin bir seçme yapılamadı; marşın farklı bestelerle okunması birtakım sakıncalar yarattığı için, 1924'te Maarif Vekaletinde oluşturulan bir kurul tarafından Ali Rıfat Çağatay'ın bestesi resmen kabul edildi, marş bu beste ile 1930 yılına kadar çalınıp söylendi.
1930' da yeni bir emirle Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki Üngör tarafından yeniden bestelenen marşın, armonik düzenlenmesi Edgar Manas, bando düzenlemesi de İhsan Servet Künçer tarafından yapıldı.
İstiklal Marşı, 41 diziden oluşur; dokuz bölüm dörtlük, 10 bölümse beşliktir. Aruzun "feilatün (failatün) /feilatün /feilatün /feilün (fa' lün)" kalıbıyla yazılan şiirde uyaklar tamdır ve her bölüm kendi içinde belirleyici bir uyak izlemektedir. Türk Kurtuluş Savaşı' nın en çetin günlerinde yazılan bu marşta Mehmet Akif, Kurtuluş Savaşı' na tanık olan bir ozanın duyarlığı aktarmıştır: Tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşayan Türk Ulusunun, kutsal değerlerinden olan bayrağına, yurduna, kültür ve tarih mirasına yönelik sömürgeci eylemler karşısında takındığı (ve takınması gereken) tavrı azimli, inançlı ve gür bir sesle adeta haykırmaktır. Türk Ulusu, tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşamıştır, bundan sonra da sonsuza değin özgür ve bağımsız yaşama hakkına sahiptir. İlk iki dörtlüğü, bütün resmi törenlerde çalınıp söylenmekte olan İstiklal Marşı, bayrak gibi Türk Ulusunun simgesidir.

 MEHMET AKİF ERSOY
Türk ozanı (İstanbul, 1873-İstanbul, 1936)
Dört yaşındayken, Fatih’ te, Emir Buhari Mahalle Mektebi’ nde öğrenime başlayan Mehmet Aki Ersoy, Fatih Medresesi müderrisinden olan babası Mehmet Tahir Efendi’den arapça, Fatih Camisi başimamından din dersleri aldı; daha sonra Farsça öğrendi; bir yandan da Fransızca çalıştı. Fatih Merkez Rüştiyesinden sonra, Mülkiye Okulu’ nun lise bölümünü bitirdi; yüksek bölüme geçmişken babasının ölümü ve evlerinin yanması üstüne, yatılı öğrenci olarak Halkalı Mülkiye Baytar Mektebi’ ne girdi. 1893’ te müfettiş yardımcısı olarak Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ da dört yıl görev yaptıktan sonra, 1906’ da Halkalı Ziraat Mektebi’ nde öğretmenliğe başladı; 1908’ de Darülfünün Edebiyat Umumiye Müderrisliği’ ne atandı. Darülfunun’ daki şiirle uğraşmasını kolaylaştırdı. Sıratı Müstakim dergisinde yazdığı “Küfe” ve “Seyfi Baba” gibi şiirlerde ününü yaygınlaştırdı. Genellikle, İstanbul halkının yoksul bölümünden edindiği izlenimlere yer verdiği bu şiirlerini, 1911’ de yayınlanan safahat adlı yapıtında toplandı. O dönemde, İttihat ve Terraki Partisiyle de ilişki kurdu; parti içi kuruluşlarda Arapça dersleri verdi; İstanbul’ un büyük camilerinde İslam birliğini savunan konuşmalar yaptı. 1913’ te Baytar Genel Müdürlüğü’ ndeki görevinden ayrılıp, 1914’ de Teşkilatı Mahsusa görevlisi olarak, önce Almanya’ ya sonra Arabistan’ a gönderildi. Arapların çöküşünü görerek düş, kırıklığına uğradı.
1920’ de işgal altındaki Anadolu’ya geçip, bağımsızlığını kazanacak bir Türkiye aracılığıyla İslam birliğinin kurulacağı umuduna kapıldı. Burdur milletvekili olarak meclise girdi. Ümmet birliğinden çok ulus birliğine değer vererek yazdığı İstiklal Marşı şiirinin, 1921’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ nde ulusal marş olması kabul görüldü. 1923’ ten başlayarak, her yıl kış aylarını geçirmek için gittiği Mısır’ a 1926’ da kesin olarak yerleşti. Karaciğerinden hastalanarak, 1936’ da yurda döndükten bir kaç ay sonra öldü.

 VATAN AŞKI
Mehmet Akif Ersoy; dinine ve milletine oldukça bağlı bir Türk şairimizdir. Hayatını dinine adamış ve milletini canından çok sevmesi çok gurur verici. Bence bütün Türkler dini ve milleti için bir şeyler yapmalıdır. Mehmet Akif Ersoy bu sevgisini şiirler yazarak, okullarda ve camilerde hocalık yaparak göstermiştir. Kendiside halktan olduğu için şiirlerinde onlardan bahsetmesi çok güzel bir olay. İstiklal Marşı onun için ve milletimiz için çok önemli ve değerli bir marştır. İstiklal Marşı’ nda milleti anlatması onun içinde bulunduğu vaziyeti söylemesi, Türkiye’ yi nasıl koruyacağımızı ve ona nasıl sahip çıkacağımızı yazarak bize yol göstermiştir.




İSTİKLAL MARŞI-MEHMET AKİF ERSOY İSTİKLAL MARŞI’NIN TAHLİLİ
Prof. Dr. Mehmet KAPLAN

İstiklâl Marşı, Cumhuriyet'in ilânından önce 1921 yılında yazılmış olmakla beraber, Cumhuriyet'i müjdeler ve millî marş olarak kabul edildikten sonra, hemen her gün tekrarlandığı için, Atatürk ile beraber Cumhuriyet devrinin sembolü olur.

Bu devirden sonra yetişen bütün nesillerin daha ziyade merasim dolayısıyla kendisine has bestesi ile söyledikleri bu marş, şiir olarak da üzerinde durulmağa değer.

İstiklâl Marşı'nı değerlendirirken, yazıldığı devri göz önünde bulundurmak lâzımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 yılında dört defa ayakta dinleyerek İstiklâl Marşı olarak kabul ettiği bu şiir, o yılların kutsal ve heyecanlı havası ile doludur. Onu o devir Türk Edebiyatı’nın en büyük şairlerinden biri olan Mehmet Akif yazmıştır. Mehmet Akif, bugün, şiirlerinde sosyal duyguları anlatan, söylediklerini gerçekten duyan bir şairdir. İstiklâl Savaşı’na bütün varlığı ile katılan Akif, bu savaşa iştirak edenlerin duygu ve inançlarına bizzat sahip olduğu için, onlara en iyi tercüman olmuştur. Şiiri söyleyen Akif olmakla beraber, aslında o, kendi beni ile birleştirdiği Türk milletinin duygu ve inancını dile getirir. Burada Akif'in yaptığı, o yıllarda en olgun seviyeye ulaşan şiir kudretiyle bu ortak imana, bütün milletin benimseyebileceği bir şekilde üslûp ve ifade vermek olmuştur.

Bazı kelime ve mısralardan da anlaşılabileceği üzere, o tarihte henüz İstiklâl Savaşı kazanılmamıştır. Türk ordusu bu şiir yazıldıktan bir yıl sonra, 26 Ağustos 1922 sabahı büyük taarruza geçer.

Düşman karşıda bulunduğu için ordu ve millete cesaret vermek isteyen şair, manzumesine "Korkma!" kelimesiyle başlar.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın

mısraları da ümitle bekleyişi ve geleceğe imanı gösterir. Şiirde şanlı mazi ve ebedi bir istikbal fikrine de yer verilmekle beraber, yaşanılan zaman, kan ve barut kokusuyla dolu olan hâlihazırdır.

İstiklâl Savaşı, Türk milletinin ölüm-kalım savaşıdır. Böyle yıllarda milletler kendilerini yaşatan temel kıymetlerin farkına varırlar. Vatan, millet, hürriyet ve istiklâl gibi kavramların önemi, barış devirlerinde pek anlaşılmaz. Hatta onları umursamayanlar bile çıkar. Fakat bir milleti ölüm ile karşı karşıya bulunduran savaş, onların ne kadar hayati olduğunu kuvvetle hissettirir. Bunlar öyle kıymetlerdir ki, onlar olmadan yaşayamaz. Bundan dolayı millet, onlar uğruna ölümü göze alır. Binlerce insan onlar uğruna öldüğü, yaralandığı veya sakat kaldığı için kutsal bir değer kazanırlar.

Akif, İstiklâl Marşı'nda Türk Milleti’nin ne için savaştığını, neye inandığını açık ve seçik bir şekilde ortaya koymuştur. Şiirde bu değerler, bazen sanatkârane bir ifadeye bürünmüşlerdir. Şiiri tahlil ederken bunlar üzerinde de durarak mana ve fonksiyonları açıklanacaktır.

Birinci dörtlükte bahis konusu olan "al sancak"tır. Al sancak, Türk milletinin sembolüdür. Burada şair fikrini anlatırken onun uyandırdığı hayal ve çağrışımlardan da faydalanmıştır. Türk bayrağının al rengi şairde bir alev intibaı uyandırmıştır. Bu alev "sönmez". Zira onun çıktığı kaynak her Türk ailesinin evinde yanan ocaktır. Yurdun üstünde tüten en son ocak kaldıkça, bu bayrağın alevi bu şafaklarda dalgalanacaktır. Akif, bu benzetme ile “bayrak'' ile “millet'' arasındaki bağlantıyı sanatkârane bir şekilde ifade etmiştir.

Türk bayrağında dikkati çeken ikinci sembol yıldızdır. İkinci beyitte şair, bu yıldız ile gökteki yıldızı birleştirir. Gökteki yıldıza kimsenin eli dokunamayacağı gibi, "Türk milletinin yıldızı" olan al bayrağın yıldızına da kimse el süremez. Yıldız kelimesi, aynı zamanda kader, talih manalarına da gelir. Akif’in bu hayallerle belirtmek istediği Türk Milleti’nin ölmezliği fikridir. O, ordu ve millete "Korkma!" derken böyle bir inanca dayanır.

İkinci dörtlükte Türk bayrağının üçüncü sembolü olan "hilâl"den hareket edilmiştir. Hilâl kelimesi eski Türk Edebiyatı’nda sevgiliye benzetilir. Türk bayrağındaki ay (sevgili), tehlikeler içinde bulunduğu ve kendisini sevenlerden fedakârlık beklediği için, kaşlarını çatmıştır. Eski Türk Edebiyatı’nda sevgilinin kaşı umumiyetle aya benzetilir. Şair burada, vatanın timsali olan sevgiliye (hilâle) gülmesi için yalvarır. Bu millet onun uğruna on binlerce şehit vermiştir. Yoksa o dökülen kanlarını helâl etmez.

"Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl"

mısraında "Hak" kelimesi iki manada kullanılmıştır. Birinci manaya göre Hak, Tanrı manasına gelir. Müslüman olan Türkler ona taparlar. Hak kelimesinin öteki manası hak-hukuk deyiminde görüldüğü üzere, adalet ile ilgilidir. Hak aynı zamanda yapılan bir iş, fedakârlık veya durum karşılığı alınması gereken paydır, Akif bu beyitte İstiklâl kavramı ile Hak (Tanrı ve adalet) kavramı arasında münasebet kurmaktadır. İslâmiyet'in en mühim yönlerinden biri, adalete üstün bir değer vermesidir. Hak kelimesinin iki veya üç mana kazanmasının sebebi budur. Milletler yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı bulundukları takdirde istiklâle hak kazanırlar. Bahis konusu mısra böyle bir inanca dayanıyor.

Üçüncü kıt'ada "hürriyet" kavramı bahis konusudur. Burada şair "ben" kelimesini kullanmakla beraber, kasdolunan Türk milletidir. Şair, burada Türk Milleti’ni konuşturmaktadır. Türk milleti ezelden beri hür yaşamış ve hür yaşamağa alışmıştır. Ona zincir vurulamaz. Böyle bir şey yapılmağa kalkıldığı takdirde, o, sel gibi taşarak, bendini çiğner ve aşar. Anadolu Türk Devleti gerçekten de 1071 Malazgirt Zaferi’nden bugüne kadar daima hür ve müstakil olmuştur. Hür yaşamak, Türk devlet ve milletinin varlığı ile birdir. Ondan mahrum kalmak bundan dolayı ona ağır gelir, onu çıldırtır. Bu parçada millî bir değere bağlı olan millî iradenin gücü, tabiattan alınan benzetmelerle ifade olunmuştur, Hürriyetin başlıca özelliği sınır tanımamaktır. Yahya Kemal de, “Açık Deniz” şiirinde Türk milletinin hür yaşama iradesini coşkun deniz sembolü ile anlatır.

Dördüncü kıt'ada savaşan iki taraf, Türk Milleti ile düşmanlar mukayese edilmiştir. Garb (batı) maddi silâhlarının üstünlüğüne güvenerek, Türkiye'ye saldırmıştır. Düşmanların bu maddî üstünlüklerine karşı, Türkler’in hiçbir şey ile sarsılmayan “iman”ları vardır, iman, insanın taşıdığı manevî inançların bütünüdür, insanı üstün kılan maddî gücü değil, imanıdır. Zira iman olmazsa maddî güç, başarı kazanamaz. Manevî değerlere dayanmayan maddî güç, insanî bir değer taşımaz.

Şair, hiç bir hakkı olmadığı halde başka milletlere saldıran sözde medenî Batı'yı "tek dişi kalmış bir canavar'a" benzetiyor. "Tek dişi kalmış" demesinin sebebi, onun dehşet verici gözükmesine rağmen, eski gücünü kaybetmiş olmasıdır. Burada bütün vahşiliğine rağmen, kendisini "medenî" diye tanıtan Batı ile bir alay da vardır. Devletler sadece maddî güçleriyle üstün gelmezler. Tarihî olaylar bunu göstermiştir. Sömürgeci Batı'ya karşı, başta Türkler olmak üzere ezilen, bütün milletler isyan etmiştir ve Batı Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra üstünlüğünü kaybetmiştir. Bu bakımdan Mehmet Akif'in onu "tek dişi kalmış bir canavar"a benzetmesi yerindedir.

Bu parçada "ulusun..." kelimesi bazıları tarafından yanlış olarak “ulu'' (büyük) kelimesiyle karşılaştırmaktadır. Burada "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar, bırak, varsın, ulusun, onda artık korkulacak bir taraf kalmamıştır" demek istemiştir.

Beşinci kıt'ada düşmanla savaşan askere hitap ediliyor. Ordu dayanırsa zafer muhakkaktır. Bu parçada geleceğe büyük bir inançla bakılmaktadır. Tanrı, Türklere (Müslümanlara) ebedî bir hayat vadetmiştir. İstiklâl Savaşı'nın kazanılmasında dinî inancın büyük rolü olmuştur. Bunu o devre ait pek çok vesikadan anlamak mümkündür. Akif, burada Türk Milleti’nin inancını dile getirmektedir. Akif'in kendisi de vatanına çok bağlı bir Müslümandı. İslâmiyet, iyimser bir dindir. Ona iman edenler ebedî bir hayata kavuşurlar.

Altınca kıt'ada "vatan" bahis konusudur. Dış görünüşü bakımından vatan bir "toprak" parçasıdır. Fakat bu toprak parçası, milletin tarih ve hayatına sımsıkı bağlıdır. Onu kutsal kılan maddî yönü değil, millet ve tarih ile olan münasebetidir. Bu vatan, binlerce şehit tarafından kazanılmış ve korunmuştur. Bundan dolayı, ona bakarken toprağı değil, ona gömülü olan şehitleri görmelidir. Dünyada hiçbir şey vatan kadar kutsal ve değerli değildir.

Yedinci parçada yine "vatan" bayramı bahis konusudur. Burada da vatan ile şehitler (şüheda) arasındaki münasebet üzerinde durulmuş, son beyitte vatana bağlılık duygusu başka bir şekilde anlatılmıştır. Bir insan için en büyük yoksulluk, vatanından uzak (cüda) kalmaktır. İnsan kendi canını veya sevgilisini kaybederse, vatan ve milletin var olacağı düşüncesiyle teselli bulur. Vatanını kaybederse, milletinin varlığı da tehlikeye düşer.

Burada vatanın can ve canandan (sevgiliden) da üstün bir değer taşıdığı inancı vardır. İnsan, böyle bir inanca sahip olmazsa vatanı için ölümü göze alamaz.

Dokuzuncu ve onuncu kıt'alar birbirine bağlıdır. Burada "din" bahis konusudur. Akif'in bir Müslüman olarak Tanrıdan istediği en büyük şey mabedine yabancıların el dokundurmaması ve dinin temeli olan kıymetlere şehadet eden ezanların yurdun üzerinde ebedî olarak işlemesidir.

“Şu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli”

mısraında "şehadet" kelimesi şahitlik manasına geldiği gibi ezanda geçen

Eşhedü en la ilahe illallah Eşhedü enne Muhammeden resulullah

Cümlelerine de tekabül eder. Bunlardan birincisi "Şüphesiz bilirim, bildiririm, Allah'tan başka tapacak yoktur", ikincisi "Şüphesiz bilirim, bildiririm, Muhammed Allah'ın elçisidir" manalarına gelir. Bir kimsenin Müslüman olabilmesi için "kelime-i şehadet" denilen bu cümleleri tekrarlaması ve onlara inanması lâzımdır. Müslüman ülkelerde günde beş vakit okunan ezan ile İslâmiyet’in temelini teşkil eden bu cümleler tekrarlanır.

Elin başparmaktan sonra, gelen parmağına şehadet parmağı denilir. Konuşamayacak olan hastalar içlerinden dua ederken şehadet parmaklarını kaldırırlar. Minareler gözlere uzanmış şehadet parmağına benzer. Akif şiirinde buna da telmih ediyor. Açıkça söylemeden herkesin bildiği bir şeyi sezdirmeğe "tevriye" adı verilir, Akif'in bu mısraında "telmih" ve "tevriye" sanatları vardır.

İstiklâl Savaşı'nda din duygusunun önemli bir rol oynadığını söylemiştik. Türk Tarihi’nde "din", "vatan", "millet" ve "İstiklâl" duyguları yüzyıllar boyunca birbirine bağlı olarak yaşamış ve gelişmiştir. Akif'in anladığı ve Safahat'ta ortaya koyduğu İslâm dini, en yüksek kıymetlere dayanır. Gerçekten de Türk devletinin var olmasında İslâmiyet'in büyük rolü olmuştur. Onun temelindeki "birlik" (vahdet), "hak" (adalet), "ezeliyet" ve "ebediyet" fikri "devlet-i ebed-müddet" veya ölmezlik inancını doğurmuştur.

Dokuzuncu parçada konuşan şehittir. Din uğruna savaşan asker, kendi öldükten sonra ezan seslerini işitirse, mezarından kalkarak, yarasından kanları aka aka, her şeyden soyunmuş bir ruh gibi göklere yükselir ve başı arşa değer, İslâm dinîne göre şehitler doğrudan doğruya cennete giderler. Bundan dolayı, onlar din ve vatan uğruna ölmekten korkmazlar.

Onuncu ve sonuncu parça, şiirde ortaya konulan fikir ve inançların bir nevi özetidir. Burada da milletin ölmeyeceği, ebedi olarak yaşayacağı inancı vardır.

İstiklâl Marşı'nda bazı duyguları kuvvetli olarak belirtmek maksadıyla kullanılan benzetmeler, halkın zevkine uygundur ve bizde süslü, yapmacık tesiri uyandırmazlar. Şiir dil ve üslûp; bakımından umumiyetle sadedir. Aruz veznine kuvvetle hakim olan Akif, mısralarına bir konuşma ve hitabet edası vermiştir. Başka şiirlerinde nesre yaklaşan Akif, burada kıt'aların dört mısraını da kendi içlerinde arka arkaya gelen dört sağlam kafiyeye oturtmak suretiyle muhtevaya uygun, basit olmakla beraber, kuvvetli bir ahenk sağlamıştır. Bunu yaparken belki de halkı ve Mehmetçik’i düşünmüştür. Dil ve şekil bakımından şiire hâkim olan düşünce, kuvvet, güven duygusu, sağlamlık ve sadeliktir. Bunlar Türk halkı ve askerinin temel vasıflarıdır.

0 yorum:

Yorum Gönder

ahmet haşim şiir tahlili, ahmet haşim şiir tahlilleri, atilla ilhan şiir tahlili, mehmet akif ersoy şiir, mehmet kaplan şiir tahlilleri, mehmet kaplan şiir tahlilleri 1, mehmet kaplan şiir tahlilleri 2, muhsin yazıcıoğlu şiir, nazım hikmet şiir tahlilleri, necip fazıl kısakürek şiir tahlilleri, nurullah çetin şiir tahlilleri, o belde şiir tahlili, orhan veli şiir tahlili, orhan veli şiir tahlilleri, siir tahlili, siir tahlilleri, siirler, tevfik fikret şiir tahlili, tevfik fikret şiir tahlilleri, yahya kemal şiir tahlili, yahya kemal şiir tahlilleri, şiir, şiir açıklama, şiir açıklamaları, şiir açıklaması, şiir inceleme, şiir incelemesi, şiir nasıl tahlil edilir, şiir tahlil etme, şiir tahlil metodu, şiir tahlil planı, şiir tahlil yöntemi, şiir tahlil yöntemleri, şiir tahlil örnekleri, şiir tahlil örneği, şiir tahlili, şiir tahlili nedir, şiir tahlili örnekleri, şiir tahlili örneği, şiir tahlilleri, şiir tahlilleri örnekleri, şiir ve tahlili, şiiri, şiiri açıklaması, şiiri tahlili, şiirinin açıklaması, şiirinin tahlili,şiirler, şiirleri

İzleyiciler

site ekle
 

Şiir Tahlili Şiir Tahlilleri Şiir Incelemesi Mehmet Kaplan. Copyright 2008 All Rights Reserved Revolution Two Church theme by Brian Gardner Converted into Blogger Template by Bloganol dot com