Destek Olmak İçin Reklamlara Tıklayınız...

24 Kasım 2009 Salı

Bülbül Siir Tahlili Siir Incelemesi


Bülbül


Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.


Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.


Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.


Muhitin hali "insaniyet"in timsalidir sandım;
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!


Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad.


O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.


Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi!


Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?


O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!


Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!


Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.


Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb'ada
Hayatın en muhayyel gayedir âhrara dünyada.


Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır,
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır?


Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım;
Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım.


Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda
Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda.


Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Seraba Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!


Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Salahaddin-i Eyyubi'lerin, Fatih'lerin yurdu.


Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!


Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!


Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın!


Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!


Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!


Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!




ŞİİRİN İÇERİK YÖNÜNDEN İNCELENMESİ



1)BİLİNMEYEN KELİME VE DEYİMLER
          
            aşiyan: Kuş yuvası, barınılan yer, yuva
            zümrüt: Parlak yeşil renkli kıymetli taş
            semavi: Allah tarafından olan, ilahi 2 ) Semaya, göğe ait                                                           
            gülşen :Gül bahçesi ,güllük,gülistanlık
            hanüman: Aile ocağı, ev ,bark
            hazan: Güz, sonbahar,
            Serbaz: Korkusuz, cesur, yürekli
            Bud-i mutlak: Sonsuz mesafe
            Eb’ada: Mesafeler
            Muhayyel: Yüksek
            Hüruşan: Çağlamak
            afak:Ufuklar
            şark:Doğu
            serapa:Baştan ayağa,önden sona , hep
            garp :Batı
            hak-i ecdadı :Ecdad Toprağını
            herc-ü merc: Alt üst olmak
          


            2)Beyitlerin Açıklanması
          
Bülbül şiiri , Türk milletinin belki de İslam ümmetinin tarihinin en hayati noktalarında vatan sevdalısı bir şairi tarafından yazılmıştır.Osmanlının ilk başkenti Bursa’yı işgal eden yunan orduları komutanı Orhan Gazi’nin ağır hakaretler ve küfürlerle tekmelemesinin ardından bu haber bütün ülkeye yayılır Akif de bu haberi alır,hüzünlenir bulunduğu şehrin dışkına çıkar bir ormana gider bir ağacın dibine oturur.Karşıdaki ağaç da bülbül kuşu ötmektedir ona hitaben bu mısralar ağzından dökülmeye başlar.
       
Eşin var, aşiyanın var baharın var ki beklerdin
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül nedir derdin


Bülbüle sesleniyor bülbülün feryad-ı figanını yersiz buluyor. Bülbülün bütün nimetlerin içinde olmasına rağmen ağıt yakmasının şımarmak haddini bilmemek olduğunu söylüyor.


O zümrüd tahta kondun bir semavi saltanat kurdun
Cihanın yurdu çiğnense çiğnenmez senin yurdun


Dünyanın her yeri işgal edilse bile bülbül yuvasına kimse karışmaz biraz da hep bu verimli ve önemli toprakların emperyalist devletlerin iştahını kabartıyor başka coğrafyalar kimsenin ilgisini çekmiyor. Mehmet Akif yaşadığı topraklara menfaatleri için değil değerleri için bağlandığı için gözünün önündeki manzara Akif’in içini parçalıyor.


Bugün bir yemyeşil vadi yarın kıpkızıl bir gülşen
Gezersin hanümanın şen için şen kâinatın şen


Bugün de yarın da ona kimsenin zarar vermeyeceğini sevdikleriyle yaşayamayacağını dile getiriyor. Müthiş bir tasvir yapıyor bülbülün serbestliğinin altını çiziyor.


Hazansız bir zemin isterse şayet ruhi serbazın
Ufuklar bud-i mutlaklar bütün mahkum-i serbazın


Eğer bulunduğun mekanda huzursuz olduğunu hissediyorsan ruhu nerede yaşamak istiyorsa oraya gidebileceğini fakat kendisinin insan olması ve insanlarda bir vatan olgusunun var olduğunu dillendiriyor.


Değil bir kayda sığmazsın kanatlandın mı ebada
Hayatın en muhayyel gayedir ahrara dünyada


Senin mekânın işgal edilebilen bir alan değildir istediğin anda istediğin diyara gidebilirsin Akif bu zor durumda bir bülbüle bile imrendiğini onun istediği kadar istediği yere gidebileceğini söylüyor.


Neden öyleyse matemlerle eyyamın perişandır
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman huruşandır.


Şair, bülbülü tasvir ediyor içinde bulunduğu durumu ortaya koyduktan sonra bülbülün hala ötmesine isyan ediyor ve feryadın yersiz olduğunu zor durumda olanın kendisi olduğunu bülbülün yakarışının doğru olmadığını yersiz ağlaşmayı boş buluyor.


Hayır matem senin değil matem benim hakkım
Asırlar var ki aydınlık nedir bilmez afakım


Gerçek feryad etmesi gerekenin kendisi olduğunu yıllardır vatan topraklarının cazibe merkezi olduğunu ve devamlı savaşmak zorunda olduğunu topraklarını savunmak için hep acı çekenin kendisi olduğunu dile getirmektedir. Eğer yeryüzünde birinin şikayetçi olacaksa onun da şu an işgal altında olan ve eli kolu bağlanmış vaziyette olan kendisinin hakkı olduğunu söylüyor.


Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda
Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda


Kendisini teselli edecek kimse yoktur bütün milleti aynı duyguyu paylaşmaktadır. Artık sonbaharın geldiğini her şeyin bittiğini söylüyor. Ve atalarının mirasına sahip çıkamayıp ecnebilere topraklarını kaptırdığı için kendini hiç bir şey umrunda olmayan serserilere benzetiyor.


Ne hüsrandır ki şarkın ben vefasız kansız evladı
Serapa garba çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı


Şark Türk Edebiyatında batının karşısındaki her zaman karşı kutup olan doğuyu temsil eder. Ve şair doğunun çocuğudur. Ecdad toprağını Bursa batıdadır,doğuda karsa kadar vatanın her köşesi batılı kafirlerin elindedir.Ve şair nefis muhasebesi yaparak kendini suçlamaktadır.Kendiyle birlikte doğuyu ve vatan savunmasını hayatın merkezine almayan
Birey ve toplumsal olarak bizi suçlamaktadır.


Hayalimden geçerken fikrim hercümerc oldu
Selahaddin-i Eyyubi’lerin Fatih’lerin yurdu




Son olan olaylardan sonra her vatan evladı gibi oda ecdadını hayalinde canlandırıyor ve Türk tarihinde çok önemli yerleri olan atalarını hatırlıyor ve bu toprakların onların emaneti olduğunu hatırladıkça çılgına dönüyor , kahroluyor.Akif bu karşı duruşuyla hem zamanına hem de gelecek nesillere vatan için çırpınmanın ne demek olduğunu muhteşem bir şekilde haykırıyor.


Ne zillettir ki nakus inlesin beyninde Osman’ın
Ezan sussun fezalardan silinsin yad-ı Mevlanın




Ne kadar büyük bir çelişkidir ki atalarıyla bu toprakları bırakanlarla kendisi arasında çok mesafe vardır. İslamı dünyaya yayan bir geçmiş ve onunun torunu dedesinin kulaklarında çan seslerinin inlemesine izin vermektedir.Tarihin ve islamın bütün izi silinmekte ve ataların kanlarıyla aldıkları topraklar elden çıkmaktadır.


Ne hicrandır ki en şevketli bir mazi serap olsun
O kudretler o satvetler harab olsun türab olsun


O bir karakter abidesidir. Dünya devletlerini önünde diz çöktüren kocaman bir geçmiş yok sayılmaktadır. Vatan topraklarıyla beraber her şey yok edilmektedir. Dünyanın her yerine özgürlük, medeniyet götüren Osmanlı merhamete ve özgürlüğe muhtaçtır.


Çökük bir kubbe kalsın mabedinden yıldırım hanın
Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın


Ecdadın muazzam mabetlerinden yıkık dökük perişan edilmiş bütün medeniyetin biriktirdikleri bir kalemde yok olsun , bütün kültür mirası yok edilsin ve saygısızca topraklar talan edilip ecdadın kabirleri küfürlerle tekmelensin.Bir vatanperver için içinde bulunulabilecek en zor durum.


Ne haybettir ki vahdetgahı dinin devrilip taş taş
Sürünsün şimdi milyonlarca mevasız kaln dindaş


Anadolu, İstanbul yani Osmanlı şehirleri aynı zamanda tüm İslam aleminin başkentiydi. Yani Osmanlı padişahlarının halife olması bütün İslam dünyasını Osmanlıya bağlıyordu Akif, işte bu tarihi kırılmaya parmak basmakta ve Müslümanların İslam’ın doğduğundan beri peygamberden beri ilk defa sahipsiz kalıp İslam ümmetinin sağa sola savrulacağını görmekte ve yıkılmaktadır.




Dolaşsın sonra İslam’ın haremgahında namahrem
Benim hakkım,sus ey bülbül senin hakkın değil matem


İslam’ın kutsal mekanlarının ecnebilerin elinin değmesiyle,her şeyin alt üst olduğunu ortaya koymuştur.Şiirin geneline baktığımızda onun bir değerler sistemi üzerine kurgulandığını görebiliriz.Şiirde ecdadına duyduğu saygıyı dile getirir.Şarkın ruhunu ve kimliğini kaybetmesinden dem vurmaktadır.  






            Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi




Nazım Birimi Beyittir. 16 beyitten oluşur şiir.Aruz vezniyle yazılmıştır.




 beklerdin          -in: redif
 derdin              -erd:zengin kafiye




 kurdun               -un :redif
 yurdun               -ur :tam kafiye




gülşen                  -şen:tunç kafiye
şen                      -şen




serbazın                 -in :redif
pervazın                -az:tam kafiye




-eb-ada                   -da :redif
-dünyada                 -a :yarım kafiye


-perişandır               -dır :redif
-hüruşandır              -şan :zengin kafiye




hakkım                   -ım: redif
afakım                    -k :yarım kafiye


baharımda               -ımda :redif
diyarımda                -ar     :tam kafiye


evladı                       -ı : redif
ecdadı                      -ad: tam kafiye


oldu                         -u :redif
yurdu                       -d :yarım kafiye


Osman’ın                  -ın :redif
mevlanın                  -an :tam kafiye




taş                            -aş : tam kafiye
dindaş                      -aş :tam kafiye




kıvransın                      -sın :redif
doğransın                     -an : tam kafiye




mahrem                       -em : tam kafiye
matem                         -em : tam kafiye


                             








                                 MEHMET AKiF ERSOY’UN HAYATI


Mehmet Akif 1878 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Annesi Emine Şerife Hanım, aslen Buhara kökenli bir Türk'tür. Babası Mehmet Tahir Efendi ise bir Arnavut'tur. Mehmet Akif eğitim hayatına dört yasında Mahalle Mektebinde başladı. Daha sonra Rüştiye Mektebine (Ortaokul) devam etti. Rüştiye’den sonra okuyacağı okulu tercih etmesi gerekiyordu, Mehmet Akif' te Mülkiye İdadi kısmına yazıldı ve üç yıl bu okula devam etti. Daha sonra dört yıllık Mülkiye Baytar Mektebi (Veterinerlik Okulu)'na devam etti ve dört yılda bu mektebi tamamladı. Baytar Mektebinin üçüncü sınıfında Akif şiirler yazmaya başladı. 1893 yılında Baytar Mektebini bitirip hayatını kazanacak duruma geldi. M. Akif eğitim hayatı boyunca Türkçe yanında Arapça, Farsça ve Fransızcayı da öğrendi.
               Akif okuldan birincilikle mezun olunca, kendisini ve ikinci olan Simon Efendi adındaki Ermeni arkadaşını Ziraat Nezareti Umur-u Baytariye Şubesinde (Ziraat Bakanlığı Veteriner Dairesi) 750 Kuruş maaşla bir memuriyete atadılar. Mehmet Akif "Memuriyetimizin merkezi İstanbul olmasına rağmen, üç- dört yıl Rumeli'de, Anadolu'da, Arabistan'da bulaşıcı hastalıklar mücadelesinde dolaştık durduk" diyor. Akif bu zaman içinde köylülerimizi çok iyi tanımaya, onlarla dostluklar kurmaya başladı. Akif'in 1893 yılında girdiği memuriyeti 1913 yılına kadar sürdü.
          1913 de Umur-u Baytariye Müdür Yardımcısı iken, bu vazifesinden istifa ederek ayrıldı. Bundan sonra bir taraftan Halkalı Ziraat Okulunda kitabet ve ayrıca Darülfünun Üniversitesinde de edebiyat dersleri vermeye devam etmiştir. Akif, ayrıca Darülhadis Başkanlığı görevine getirilmiştir.
            Mehmet Akif, Tophane-i Amire Veznedarı Mehmet Emin Beyin ve Hasibe Hanımım kızı İsmet Hanım ile evlenmiş, kırk yıllık evlilik hayatlarında 6 çocukları dünyaya gelmiştir. Çocuklarından bir tanesi 1.5 yasında vefat etmiştir
              Mehmet Akif'in yayın hayatına girişi 1908 Meşrutiyetinin ilanından sonra baslar. Meşrutiyetin gelişi ile Akif adı artık gazete sütunlarında, dergilerde geçmeye başladı. Gerçi bu tarihten on yıl önce Resimli Gazetede bazı şiirleri çıkmıştı ama asıl 1908'den sonra ardı arkası kesilmeden kıymetli yazıları yayınlanıyordu. Şiirleri Sırat-ı Müstakim ve Şebiulurresat dergilerinde görüyoruz. Mehmet Akif'in yazdığı, bütün eserler; Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler, hep vatan için yazılmış eserlerdir. Bu yüzden Mehmet Akif milli bir vatan sairi olarak ün kazanmıştır.
1918 yılında imzalanan mütareke artık Osmanlı'ların sona erdiğine dair en kesin belge mahiyetinde idi. Galip devletler Osmanlı Devletini yok sayıyorlar ve onun terekesini aralarında bölüşme kavgası yapıyorlardı.
Bu arada Türk vatanı dört bucakta düşman istilasına uğramış, yurdun her yanına düşman askerleri çıkmış, hatta İstanbul bile, düşman filolarının tehdidi altında buluyordu.
Bu paylaşma, elbette ki Türk halkı tarafından karşılıksız kalamaz, sükûnetle karşılanamazdı. Bu yüzden yurdun her yanında baş kaldırmalar ve milli hareketler başlamış, yurdu savunmak için yer yer milli kuvvetler teşkil edilmeye başlanmıştı. İşte bu sıralarda idi ki, Mehmet Akif de bu heyecana kendini kaptırdı ve ilk olarak Balıkesir'e gitti. Oradaki mücahitlerle görüştü. Onlara nutuklar söyleyerek, halkı ayaklanmaya ve bağımsızlığımızı sağlamak için savaşmaya davet etti.
1920 de İstanbul Hükümeti onun bu hareketlerinden kuşkulanmış ve onu bulunduğu Darulhadis Başkanlığından azlederek, hareketini kısıtlamak ve daha doğrusu kösteklemek istemişti. Ama Akif yılmadı. Yazılarına, vaizlerine devam etti. Milleti uyandırmaya bütün gayretini harcadı.
Artık baş kaldırma bütün yurt sathına yayılmıştı. Akif de bu arada Anadolu' da ki harekete katılmaya karar verdi. İstanbul' dan ayrılarak, Üsküdar'a geçti. Alemdağı Parkında arkadaşları ile buluştu. Oradan da gizlice İnebolu' ya geçti.
Bir müddet sonra Ankara' da çıkan (YENİ GÜN) gazetesinde onun Ankara' ya varış haberini okuyoruz. Az bir zaman içinde eşini ve annesiyle çocuklarını da Ankara' ya aldırttı.
Bu sırada Konya'da bir isyan hareketi baş göstermişti. Akif, bu haber üzerine Konya' ya gitti ve isyanın bastırılması hususunda hükümete yardımcı oldu. Konya isyanı bastırılınca, Akif Ankara'ya döndü ve hemen Kastamonu' ya gitti. Orada Nasrullah Camii'nde başlatılan mukaddes cihad için halka açıklayıcı ve onları mücadeleye çağırıcı vaazlarda bulundu. Vaazlarında, yapılan mücadelenin iç ve dış yüzünü hiç kimsede şüphe bırakmayacak şekilde açıklıyor, halkı aydınlatıyordu. Bu Sevr Antlaşmasının memleketin başına getirdiği felaketi de bütün çıplaklığı ile halka anlatıyor, onlara padişahın esir ve satılmış olduğunu söylüyordu
Bu antlaşmayı kabul etmenin Türk milleti için ne kadar acıI ve ne kadar alçaltıcı olduğunu ve bu antlaşma ile artık Türk milletinin bir esirden başka bir şey olamayacağını onlara inandırmaya çalışıyordu. Onun bu vaazları ile, Kastamonu halkı giriştikleri mücadelenin ne derece Kutsal olduğunu iyiden iyi anlamıslardı. Mehmet Akif'in Kastamonu' da ki bu vaazları sonra basılarak bütün yurda dağıtıldı.Akif Ankara' ya döndükten sonra, 1920 yılında Burdur milletvekili olarak meclise girdi. Meclisin her oturumunda hazır bulunuyordu.
1921 yılında İstiklal Marşının yazılmasına lüzum görülmüştü. Milleti ve Orduyu heyecana ve şevke getirecek böyle bir marşa şiddetle lüzum vardı. Bu iş için Meclis bir yarışma açtı ve kazanan için de 500 lira ödül koydu. Bu yarışmaya yurdun her tarafından birçok şair katılmış ve yüzlerce marş müsveddesi gönderilmişti. Fakat hiç biri istenen heyecanı yaratacak mahiyette değildi. Bu marşın inanan ve aynı heyecanı ve hisleri yaşayan bir şair tarafından yazılması şarttı.
Marşın yazılması için Mehmet Akif'e teklif yapıldı. Fakat Akif, para karşılığında bir satır bile yazmayacağını açıkça söyleyince, kendisine karşılıksız bir marş yazması rica edildi. Mehmet Akif, bu teminattan sonradır ki, İstiklal Marşını yazdı ve karşılığında konulan 500 liralık ödül de bir hayır cemiyetine verildi.
12 Mart 1921 tarihinde Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Meclis kürsüsünde defalarca okunan ve alkışlanan İstiklal Marşının sözleri, Milli Marşımız olarak kabul edildi.
Bu sıralarda Sakarya savaşı en buhranlı günlerini yaşıyordu. Düşman Ankara' ya bir hayli yaklaşmıştı. Öyle ki, Ankara' nın boşaltılması bile söz konusu ediliyordu. Fakat bütün Millet Vekilleri hep bir ağızdan:
"Biz Ankara' ya geri çekilmek için değil, ölmek için geldik. Bir adım bile geri çekilmeyiz", diye direttiler. Ve zafer kazanıldı.
Birinci Meclis 1923'de fes edildi ve yerine ikinci meclis atandı. Mehmet Akif'in ilk Meclisteki mebusluğu sona erdikten sonra, mebusluk için İkinci Meclise tekrar namzet gösterilmemişti. Ayrıca kendisine bir maaş da bağlanmamıştı. Vatan sairi M. Akif' in hayatı bundan sonra büyük sıkıntılar içinde geçecektir. 1923 yılında eski bir Osmanlı paşası olan Abbas Hilmi Paşa' nın daveti üzerine Mısır'a gitti.
Vatanından ayrı yaşadığı 10 yıl maddi ve manevi büyük sıkıntılar içinde geçti. Kendisi Mısır'da kaldığı süre içinde Mısır Üniversitesinde Türkçe profesörlüğü yaptı. Burada haftada iki saat ders verdi. Ayrıca, Diyanet İşlerinin isteği üzerine altı yedi yıl kadar Kuran' ın Türkçe tercümesi üzerinde çalıştı. Bu çeviri çalışması sırasında sağlığından çok şey yitirdi. Bu tercümeyi bitirdikten sonra, Türkiye'de ibadet için kendi tercümesinin kullanılacağını öğrendi. Yedi yıl boyunca gecesini gündüzünü ve sağlığını verdiği eserini yakıp imha etti.
Kurtuluş Savaşı galibi Birinci Büyük Millet Meclisi Burdur milletvekili bu vatan sairi, Mısır'da yazdığı bir şiirinde şöyle der: .
Mehmet Akif, 1936 yılında ölmek için vatana geldiği zaman kendisine artık zorla maaş bağlanmış, yine de birikmiş olanları zamanında müracaat etmediği gerekçesiyle verilmemiştir. Ayrıca Akif'e bir iş de verilmemiştir.M. Akif 27 Aralık 1936 yılında bütün hayatını vakfettiği sevgili vatanını ve edebiyat alemini terk ederek, gözlerini dünyaya kapadı. Cenazesi için devlet töreni düzenlenmedi.Fakat şairin cenazesi bütün gençliğin ve onu sevenlerin elleri üstünde Edirnekapı Şehitliğinde toprağa verildi.




                                KAYNAKLAR


1)   Doğan D. Mehmet
2)   Ersoy Mehmet Akif, Safahat, Feza Yay. 930-936
3)   Kolcu Ali İhsan, Modern Türk Şiiri I, Salkım Söğüt Yay., 88-95
4)   Doğan D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Pınar Yay,İstanbul, 2005






Etiketler:
m.akif ersoy- bülbül şiiri kaç yılında yazılmıştır, mehmet akif ersoyun hayatı(bülbülün sesi), bülbül şiirinin türkçe tercümesi, bülbül şiiri niçin yazılmış, mehmet akif ersoy bülbül şiirin tahlili, mehmet akif ersoyun bülbül şiirinin incelemesi, mehmet akif ersoy bülbül açıklaması, mehmet akif ersoy bülbül şiiri ve açıklaması, bülbül şiiri ve açıklaması, bülbül şiirinin bilinmeyen kelimeleri, mehmet akif ersoyun bülbül şiirinin tahlili, bülbül şiirinin içerigi, bulbul şiiri neden yazıldı, bülbül mehmet akif ersoy şiiri günümüz türkçesi, MEHMET AKİFİN BÜLBÜL ŞİİRİ, mehmet akif ersoy bülbülü ne zaman yazdı, mehmet akif ersoyun bülbül şiirinin türkçesi, mehmet akifin bülbül şiirini yazmasının nedeni, mehmet akif ersoy bülbül tahlil, bülbül şiirinin türkçesi, mehmet akif ersoy un bülbül metninin açıklaması, mehmet akif ersoy bülbül şiirinin türkçesi, bülbül şiirinin çevirisi, bülbül şiirinin her kıtasının açıklanması, mehmet akif bülbül tahlil, bülbül şiirinin türkçesi, edebiyat bülbül mehmet akif

0 yorum:

Yorum Gönder

ahmet haşim şiir tahlili, ahmet haşim şiir tahlilleri, atilla ilhan şiir tahlili, mehmet akif ersoy şiir, mehmet kaplan şiir tahlilleri, mehmet kaplan şiir tahlilleri 1, mehmet kaplan şiir tahlilleri 2, muhsin yazıcıoğlu şiir, nazım hikmet şiir tahlilleri, necip fazıl kısakürek şiir tahlilleri, nurullah çetin şiir tahlilleri, o belde şiir tahlili, orhan veli şiir tahlili, orhan veli şiir tahlilleri, siir tahlili, siir tahlilleri, siirler, tevfik fikret şiir tahlili, tevfik fikret şiir tahlilleri, yahya kemal şiir tahlili, yahya kemal şiir tahlilleri, şiir, şiir açıklama, şiir açıklamaları, şiir açıklaması, şiir inceleme, şiir incelemesi, şiir nasıl tahlil edilir, şiir tahlil etme, şiir tahlil metodu, şiir tahlil planı, şiir tahlil yöntemi, şiir tahlil yöntemleri, şiir tahlil örnekleri, şiir tahlil örneği, şiir tahlili, şiir tahlili nedir, şiir tahlili örnekleri, şiir tahlili örneği, şiir tahlilleri, şiir tahlilleri örnekleri, şiir ve tahlili, şiiri, şiiri açıklaması, şiiri tahlili, şiirinin açıklaması, şiirinin tahlili,şiirler, şiirleri

İzleyiciler

site ekle
 

Şiir Tahlili Şiir Tahlilleri Şiir Incelemesi Mehmet Kaplan. Copyright 2008 All Rights Reserved Revolution Two Church theme by Brian Gardner Converted into Blogger Template by Bloganol dot com